top of page

Türkçe: Denizin Kalbinde Seferin İzinde | FİNAL: Papazın Feneri

Updated: Jan 21, 2024


Evet geçtiğimiz hafta Sinan Kaptan bizi fevkalade merakta bırakıp bir hafta inzivaya çekildi. İkinci pasajı bitirmesi gerekiyordu.


Sahi baba ikinci kaptan neden o kadar korkmuş ki?..

Denizde bir insan cesedi vardı öylece yatıyordu!

Hemen Sektör Kumkale’ye telsizle GPS konumunu bildirdim.


Yapacak bir şeyim yoktu, kimdi acaba nasıl bir hayatı vardı ailesi çocukları var mıydı kafamda birçok zor soruyla seyre devam ettim.


Hava güzeldi ve güneş ufukta yavaş yavaş sulara gömülmeye başlamıştı.

Ben de o meşhur şarkıyı çoktan mırıldanmaya başlamıştım.



Sabah Yunanistan'a ulaşmıştık. Kahvaltıyı adaların arasından geçerken yaptık. Ege adalarının güzel ve dingin havası ve gerçek bir lacivert denizi vardır.



Raporlar yarın için fırtına ihbarı veriyordu. 


Kusursuz fırtınayı yaşayacak gibiydik. Gemide gerekli emniyet tedbirlerini aldıktan sonra beklemeye başladık…


Bu arada; denizcilerin gemi yaşantısını bilmeyenler boğazda, sahilde bir gemi görünce sadece yüzen bir gemi görürler. İnsan, hatta yaşam belirtisi yoktur. Suda yüzen bir gemi...

O kadar.


Anneee, babaa bak gemi geçiyor diye bağırır çocuk. Biz aslında yokuzdur seyredenler için.




Yunanistan’ın batı ucundan, denizciler tarafından Mataban diye bilinen ve en yakın kara parçasına 390 mil (723 km) mesafelik açık denize çıkacaktık.


Büyük fırtınalar üreten batı ve kuzey rüzgarlarına açık Akdeniz’in tam ortasıdır bu koca alan.


Açık denize çıkmadan önce gördüğümüz son deniz feneri ‘’Papazın Feneri’’dir.


Fenerin bekçisi bir papazmış. Oradan geçen hiçbir denizci ne yüzünü görmüştür ne de bir kez olsun konuşabilmiştir.


Kaptanlar karaya olabildiğince yaklaşır onu selamlar o da çan çalarak selama karşılık verir. Pruvanız neta olsun der sanki.


Esrarengiz ve mistik bir seremonidir bu bizim için.

Aşağıda bir anısını paylaşıyorum, bakalım bu kez de bize çan çalacak mı.

Dikkatle dinleyelim!..



Feneri geçtikten 70 mil sonra havanın gelmeye başladığını gördüm. Bu havanın içinden geçip Sicilya'ya ulaşacaktık.


Sallanmadan önce öğle yemeğini yemek için yemek salonuna indim. Yan masada güverte stajyeri Doğan vardı ve ilk seferiydi. 17 yaşında KATÜ öğrencisiydi.


Korktuğu belliydi. İki kelam etme ihtiyacı hissetim. Gemiye katıldığında annesi beni arayıp ‘’oğlum size emanet kaptan bey’’ demişti.


- Doğan Korkuyor musun ?

- Hayır Süvari bey

- Köprü üstünde yanımda olacaksın seyir boyunca...

- Emredersiniz!

- Belki 2 gün uyumayacaksın hazır mısın

- Hazırım Süvari Bey!

"Tamam o zaman kahve servisi sana ait ben uyuyacağım arada, vardiya sende olacak altından kalkabilir misin" dedim motive etmek için.

Sevinçle "Anlaşıldı efendim" dedi ve kaptan olmak için ilk adımı attı.


Ama öyle olamadı tabi...


Deniz tuttu ve 4 gün boyunca midesinden yeşil yeşil safra çıkarıp kamarasında yattı.


1989 yılında İlk seferimde Cezayir'de benim de başıma gelmişti hiç yadırgamadım, ama ben 3 gün yatmıştım.


Hava gerçekten kötüydü hızımız 10 knottan (knot=1 mil) 4.5 knota düşmüştü. Makine dairesinden çarkçıbaşını köprü üstüne çağırıp makinanın durumunu sordum.


Bana makinayı zorlamadan bu şekilde gidebiliriz dedi. Köprü üstü geminin beyni ise makine da kalbidir. Gemide her birim birbirini tamamlar ve asla aralarında kopukluk olsun istemeyiz. Yaklaşık 4 gün boyunca yaşadığımız gerçekten de bu videodaki gibi…


4-5 katlı apartman boyunda dalgalar


Böyle havalarda gemide pek sohbet olmaz, aşçı yemek bile yapamaz, belki patates ve yumurta haşlar.


Personelin çoğu yastıktan kafasını kaldırmaz. Neredeyse yoğun bakım durumu.

İstanbul’da, evde olduğum zamanlarda Üsküdar'dan Eminönü’ne geçerken deniz tutanları görünce gülmemek için kendimi zor tutarım.


Sicilya’ya vardığımızda hava yavaş yavaş düşmeye başlamıştı ve personel usul usul yataklarından çıkıp gün yüzüne çıkmıştı artık.


İlk olarak karşımızda Vezüv Yanardağı'nı gördük zirvesi her zamanki gibi dumanlı patlamaya hazır ve tehditvari.

Catania, Sicilya'da Vezüv’ün eteklerinde kurulu inanılmaz güzel bir şehir. Umarım sonları antik çağlardaki Pompei olmasın. Çünkü her an patlamaya hazır volkan görüntüsü var.



Aynı gün limana yanaşıp yükün tahliyesine başladık. Gangway (Borda merdiveni)‘nden inip karaya ilk ayak bastığımda yer hala sallanıyordu sanki.


11 günlük seyir, fırtına nedeniyle 14 gün sürmüştü.


Ayakkabılarımı çıkarıp toprağa basmalıydım gergindim ve vücudum statik elektrik yüklüydü. Yalınayak toprağa basmanın hazzını ve rahatlatıcı etkisini en iyi denizciler bilir.


Çünkü tüm zamanları çelikten yapılan bir geminin üzerinde geçer.



Yaklaşık 4 gün limandaydık.


Ben de gezme planlarımı yapmaya başladım. İlk işim Doğan’a pizza ısmarlamaktı bana emanet ve evlat sevgisini yaşatan genç bir denizciydi. İlk seferinde mesleğe tövbe etsin istemiyordum. Onlar bizim geleceğimiz!


14 gün içinde böyle maceralar yaşanan bir meslek daha var mıdır sizce?


Bazen hiç sevmiyorum bu işi ama galiba onsuz da yapamıyorum.

Haa!.. her limanda bir sevgili derler bizim için, inanmayın!!!


Benim gibi aile babası olan denizciler hep karısını ve çocuklarını hayal ederler.

Aslında onlara kavuştuğunda karaya ayak basmış olurlar ve her şey onların mutluluğu içindir…


Tüm denizcilere ithaf edilmiştir.

Cpt. Sinan AYCI


İşte denizin kalbinde seferin izinde geçen bir ömrün kısa bir kesiti...

Kim bilir okuyucularımızın arasında bu yazıyı okuyup da siz bir de benimkileri dinleyin diyen nicesi vardır.


Hiç beklemeye gerek yok, paylaşın, özenle yayınlayalım.

Hemen chatten ulaşın.


Hikayelerinizde görüşmek üzere!



bottom of page