Türkçe: Yazıyor... Talks!: ARMINE YKB. Mehmet Dursun | İpek Yolunda Sıfırdan Zirveye!
- İrem Aycı
- Jan 25, 2024
- 5 min read
Updated: Jan 30, 2024

Bu hafta Yazıyor... Talks!'un konuğu ARMINE Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Dursun oluyor!
Heyecanlıyım çünkü Mehmet bey ile ilk yüz yüze röportajı gerçekleştirmenin yanı sıra ilk markalı içeriğimizi de Yazıyor...'da yerine koyuyoruz.
Bir marka ipek yolunda sıfırdan zirveye nasıl çıkar buyurun birlikte şahit olalım ve Türkiye'nin en önemli markalarından birinin ilk ağızdan doğuş hikayesini öğrenelim.
Mehmet bey öncelikle Yazıyor...'a hoş geldiniz! Hadi hiç vakit kaybetmeden başlayalım dilerseniz :)
İş dünyasındaki başarılarınızla tanınan bir iş insanı olarak, okurlarımız sizi biraz daha yakından tanımak ister.
Evet esasında ben değil markamız daha çok tanınıyor ben çok medyada görünen bir başkan değilimdir. Senin blogunda yer alması söz konusu olunca hiç kıramadım ve bu teklifi kabul ettim açıkçası. Tüm okurlara öncelikle selam olsun.
Çok teşekkürler mehmet bey, teveccühünüz.
Mehmet Dursun Kimdir?
Ben 1971 Üsküdar doğumluyum. 4 kardeşli bir ailenin 2. çocuğuyum. Evli ve 4 çocuk babasıyım. Çocuklarımdan 3’ü kız! Bunu belirtmek istedim, kız babaları beni anlar çünkü bence kız babası olmak çok önemli bir şey.
Kız babası olarak da 2. bir mesaim var diyebilirim. Çocuklarımdan bazıları şu anda okuyorlar. Birini evlendirdim. 2 de torun dedesiyim. Hayatım çoğunlukla işim ve genellikle de geniş ailemle vakit geçirmek arasında geçiyor diyebilirim.
Peki ARMINE'yi kurmaya nasıl karar verdiniz, nereden başladınız? Yola çıktığınız ilk anlarda neler hissettiniz ve bu kararı alırken sizi motive eden unsurlar nelerdi?
Bu soruyu yıllar önce sormuş olsaydın başka bir cevabı olurdu. Fakat şimdi durduğum noktadan baktığımda daha net ve bambaşka bir portre var gözümün önünde.
Şimdinin popüler mottolarından birini uygulayarak, “konfor alanımı terk ederek” başladım demek isterdim aslında. Fakat benim hiç konfor alanım olmadı diyebilirim.
Ailemle beraber Karadeniz'den İstanbul’a göçtük ve burada bir hayata başladık. İmkanları oldukça kısıtlı ebeveynlerimizle 6 kişinin 50 metrekarelik bir evde hayata tutunma çabasının tam ortasındaydık. Ben o zamanlarda Sarıyer’de ortaokulda yatılı okuyordum.
Babamın verdiği harçlık Çarşamba günü bitiyor ve kalan 2 günü kıt kanaat geçirmeye çalışıyordum. Yediğimiz de simitle gazozdan başka bir şey değildi.

Gel gelelim benim temel motivasyonum imkanımızın olmamasıydı… İmkanlarımız olsa ve konforum yerinde olsaydı daha başka bir insan olur, konforun içinde kalmayı tercih edebilirdim.
Ne yaptınız peki, ilk adımınız neydi?
Lahana satmaya başladım. Evimizin bahçesinde annem lahana yetiştirip kasalara koyardı. Sonra beni pazara bırakırdı ve ben o lahanaları satar evin erzak parasını çıkartırdım.
Karakterim gereği kardeşlerim arasında daha cevval olandım. Çalışmayı çok seviyordum ve çalışmam da gerekiyordu zaten.
Bu dönemin bitmesinde en etkili rol, yatılı okuldayken tanıştığımız üniversiteli arkadaşlarımızın çizimlerini görmemle başladı. Ben de denemek istedim ve gerçekten fena değildim. Onlar için çizimler yapıyordum. Daha sonra mimar bir beyefendinin yanında çalışmaya başladım.
Burada da çizim ve tasarım örneklerini yakından gördükten sonra bir sonraki işime adım attım; Osmanbey’de eşarp işi yapan bir aile dostumuzun yanında çalışmaya başladım.
O zamanın gelmiş geçmiş en iyi ipek eşarplarını yapan kişi oydu. Şimdi Amerika’ya yerleşti selam olsun...
Aslında bakarsanız eşarpçılık benim can attığım bir alan değildi. Ben o dönem Global Yatırım’ın kurucu ortaklarındandım ve bu alandan daha çok keyif alıyordum. O dönemlerde 17-18 yaşlarındaydım ama Osmanbey galip geldi. 😌

Burada şunu söylemek isterim ki hayatta konsantrasyonunuzu tek bir işe kanalize etmek her zaman size kazandırır. Çok dikkat dağıtmak iyi değildir. Bu sebeple de sadece eşarp işinde kaldım.
Eşarp işinde o kadar ilerlemiştim ki yanında çalıştığım ve “amca” dediğim beyefendiye artık "burası ikimize fazla ya sen git ya ben" diyordum.
1888 yılıydı, o dönemde de zaten amcamın işleri bozulmuştu. 1 yıl daha onun yanında çalıştıktan sonra ben ayrıldım ve 1989’da ARMINE’yi kurdum.
ARMINE ismi nereden geliyor, bir doğuş hikayesi var mı?
Bana en çok gelen sorulardan biri bu. Başka manalara çekip yabancı bir marka zannedilebiliyoruz. Değiliz. Özenle altını çizmek isterim.
Şöyle anlatayım:
Kurduğum şirket üzerinde çalışırken onun hep global arenada kolay rol alabilecek bir isme ve kültüre sahip olmasını planladım. Bu alışkanlık bana kurucu ortağı olduğum Global Yatırım’dan geliyordu. Her zaman dünyaya açılacağını ön gördüm. Bir dünya markası olmasını istedim.
O zamanlarda İslami cenahtan markalar, global tandanslı isimler kullanmaktan ziyade durdukları yeri çağrıştıracak isimler tercih ediyorlardı. Benim hedefim daha başka olduğu için hemen bir isim bulamadım.
6 ay manevi ve kulağa hem global hem hoş gelecek bir marka ismi düşündüm ve bu süre zarfında da markasız ürün sattım. İpek Eşarp adıyla satıyorduk. İsimsiz geçen ilk 6 ay-1 yıl kadar arkadaşımın ofisini kullandım. O zamanlardaki ilk kartvizitimi göstereyim sana:

İsim bulmadaki kriterlerim kelimenin güzel olması, A harfi ile başlaması ve hatırda kalmasıydı mutlaka. Zihnim sürekli bununla meşguldü. İsim bile iş hayatının profesyonel mantığına göre oluşmalıydı. Nasıl başlatırsam öyle gidecekti...
Bir gece uyurken bir anda aklıma ARMINE geldi ve hemen kalkıp bir kağıda yazdım ki sabah unutmuş olmayayım.
İşte böyle, tam manasıyla gerçek doğuş hikayemiz bu!
Logoyu nasıl tasarlattınız?
O zamanlar matbaacı olan kuzenimden destek aldım. Sen de tanırsın Sinan Aycı. 🙂
Onun bana çalıştığı birkaç öneriden birini seçtim o da bugün her yerde gördüğünüz alternatiftir.

ARMINE’nin şu anda tam faaliyet alanı nedir?
ARMINE bir aile şirketi olarak faaliyetini sadece eşarp ve kadın giyim olarak ilerletiyor. Türk kadınlarına hitap ediyoruz. Çehremiz muhafazakar görünse de, seküler kadınlarımız da %40 oranında ARMINE'yi tercih ediyor.
Mehmet bey bazen anlatırken yüz ifadelerinizin hızla değiştiğini görebiliyorum. İş dünyasındaki bu yolculuk boyunca yaşadığınız en hüzünlü ve en mutlu anı paylaşabilir misiniz?
En hüzünlü zamanlarım ilk kartvizitimi yıllar sonra yeniden gördüğüm andı diyebilirim, şimdi sana gösterirken bile gözlerim yaşardı.
En mutlu anım ise çok uzakta değil. Korona kabusundan çıkıp şirketi yeniden rayına oturtma zamanımdı. Her gece bu kurtuluş için dua ediyorum çünkü çok zor bir süreç geçirdik ve yönetmesi de oldukça zorlayıcıydı.
ARMINE eşarplarının başarılı bir iş haline gelmesi sürecinde edindiğiniz en önemli öğrenme deneyimleriniz nelerdir?
Arkadaşlar hayat sadece işten ibaret değildir. Hayat ve sen bir bütünsündür.
Örnek aldığım insanlara da bakınca görüyorum ki en büyük başarı insan olarak kalabilmek. Ben her zaman bunu birincil kural olarak kabul ettim. Bunu başarmaya çalıştım çalışıyorum.
Hayattaki kazançların geçici olduğunu bilmek bir gün bunların gideceğini bilmek insanı diri tutuyor. Çıkardığım en büyük ders budur diyebilirim.
Başarıya ulaştıkça, işinizin başkalarına nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?
Şöyle bir örnek vermek isterim; bizim eşarplarımızın kenarları elle dikilir. Avrupa’da bu işlem için üretilmiş bir makina olmasına rağmen biz bu süreci otomasyona geçirmedik.
Başladığımız yıllarda ben eşarpları Balat’taki ev kadınlarına dağıtırdım ve sonra gider yine kendim toplardım.
Çünkü bu kültür bana röportajın başında anlattığım; pazarda sattığım lahana kasalarını hatırlatır.
Bugün hala ev ekonomisine destek olmak isteyen kadınlarımız evlerde eşarp kenar dikimi yapıyorlar. Bünyemizdeki 10.000 çalışanın sahip olduğu imkanların yanında üçüncü partimiz olan ev hanımlarının da hayatına dokunmak benim için hatırası olan bir gelenek. Hanımlarımız çarşı pazar paralarını çıkartmak için günde 20 tane eşarbın kenarını dikerlerdi ve bu hala devam eder.
Bizim, elimizden geldiğince marjını artırmak istediğimiz ödeneğimizin bu olması, yüzlerce ailenin hayatına dokunmak istememizdir.
Bu duygu işimin getirdiği en güzel duygu gerçekten.
Belki de bana hatırlattıklarından ötürü bu benim için çok değerli bir şey.
Sıfırdan başlayarak büyük bir başarı elde etmiş bir iş insanı olarak, genç girişimcilere verebileceğiniz önemli tavsiyeler nelerdir?
Şimdi gençlerimiz zaten oldukça bilinçli fakat ben de bir işi kurup bir yerlere getirmiş bir abileri olarak şöyle önerilerde bulunmak isterim:
Öncelikle kesinlikle dürüst ve çalışkan olmak gereklidir. Çalışmayana hiç bir şey yok hayatta ne yazık ki.
İkincisi kafaların çok net olması lazım. Rotayı iyi belirlemek ve kararsız kalmamak lazım. Ne seçersen seç sadece en başından kararını vererek ilerlemek gerekiyor çünkü zikzaklar boşuna enerji tükettirirken insanı geriye götürüyor.
Üçüncüsü, jenerik olmadan ve kendini kandırmadan işini çok iyi yapmaktır. İşini iyi yapmazsan bu rekabet ağında seni seçmezler. Ortalamaların üzerinde olmak önemlidir. Sıyrılmayı bilmek ve kendimizi sürekli geliştirerek yola devan etmek gerekir.
Son olarak şunu bilmek gerek; başarının ölçüsü kazanılan para miktarı değildir. Tüm fotoğraf iyi olmalıdır. "Bugün her şeyimi kaybetsem cebimde bana kalan nedir" diye kendine yol boyu sorman gerekir. Bunu yapabilenler benim nezdimde kazanan insanlardır. İş dünyasındaki tecrübelerime de dayanarak rahatça söyleyebiliyorum ki etik ve vicdani yönü kaybetmemek gerekli.
Mehmet bey, verdiğiniz bilgiler gerçekten çok değerli, zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz!
Ben de çok teşekkür ederim ama esas teşekkürü sözlerime son vermeden önce benimle beraber bu yolu yürüyen tüm çalışma arkadaşlarıma ederim. Her birinin ARMINE üzerinde çok büyük emeği var. Buralara gelebildiysek bu beraberliğin bir ürünü olarak geldik. 25 yıldır beraber çalıştığımız arkadaşlarımız olsun aramıza yeni katılan arkadaşlarımız olsun her birinin emeğini takdir ediyorum. Tüm ARMINE çalışanlarını sevgiyle kucaklıyor ve her birine canı gönülden teşekkür ediyorum.
Hoşça kalın.
Evet sevgili okuyucularım, işte bir başarı öyküsünü A'dan Z'ye ele aldığımız bu röportajımızdan da anlıyoruz ki, çalışan demir ışıldıyor.
Önümüzdeki aydınlık ve sürprizlerle dolu güzel Yazıyor... günlerinde görüşmek üzere!
Comments